ARTIK HERKESİN ENGELLENDİĞİ HAYATLARDAYIZ
Konu hep pandemi gündemine geliyor. Bu maalesef artık yeni normalimiz. Geçen hafta oğlum İstanbul'dan geldi. Heyecanla kapıyı açtım. Evde dedemiz de vardı ve oğlum O'nu 2,5 yıldır görmemişti. İçeri girdi sevinçle ama tedirgince.
Özlemişim...
Hasretle ellerim uzandı yavruma ama öylece kaldık, tedirgin, istekli ancak sarılmamak için kendimizi dizginleyerek. Sarılmayı, koklaşmayı, öpmeyi engellemek ne zor.
Ölüm korkusu ve virüsten korunma adına duygusal dünyamızı ifadede bariyerimiz, hepimizin engeli var artık. Bu durumda neredeyse herkes eşit sayılır. Başka bir deyişle herkes engellenen(engelli) oldu. Bu eşitlik daha fazla risk taşıyan insanlar için tabiki pek geçerli değilse de, sonuçta risksiz gruplar da engelleniyor. Maskeyle konuşurken sesimiz, yüz ifademiz, nefesimiz engelleniyor.
Fiziksel mesafe mecburiyeti dokunuşlarımızı, dertlere deva sıcak duyguların iletimini, sıcak karşılaşmaları, ilk tanışmaları engelliyor. En yakınlarımıza yanyanayken bile adeta hasretiz, öyle değil mi?
Velhasıl Covit-19 Pandemisi herkesin hayatını öyle ya da böyle engelliyor. Bu süreç ölümü gösterip sıtmaya razı etti insanları. Karantinalar çalışma hayatını engelledi, işten çıkarmalar, kısıtlamalar ekonomimizi çökertti. Sağlık personeli aşırı risk altında ve yakınlarını göremeden, hayatları pahasına çalışıyorlar. Eğitim,öğretim hayatı engellendi.
Zaten zor olan yaşam mücadelesinde ruhlar azap içinde aslında. İnsanlar maskesiz birini gördüğünde gergin bir şekilde ikaz ediyor ve sonunda genelde tartışma çıkıyor, iletişim ve ilişkiler daha bir bozuldu.
Tüm bunların sonucunda sosyalleşme engelli olduk.Tıpkı aylarca akülü sandalyesi olmayan bedensel engelliler ya da bağımsız yaşam eğitimi alamamış görme engelliler gibi. Yollardaki, binalardaki, ulaşımdaki erişim problemlerini aşamayan engelliler gibi. Birçok insan onlar gibi aylarca evlerinde oturdu kaldı.
Hatta bunları düşünmeyip gördükleri, yürüdükleri, dokunup, tutabildikleri, rahatça nefes alabildiklerinin farkında olmayan insanlar evde kaldıkları için bunalıma girdiler, ruhsal sorunlar yakalarına yapıştı. Duygusal,ruhsal engelli oldular. Sosyal ve bağımsız yaşama erişemediler.
Yürüyebilen,çalışabilen insanlar için maskeyle nefes almak işkenceye dönüştü. Özgürce nefes almanın farkına vardık birdenbire. Nefesimizde boğulmayı deneyimledik sanki.Bir parça da olsa maden ocaklarında çalışanları anladık. Hele hele gözlüklüler için maske kullanımı ayrı bir işkence desek yalan olmaz. Maske, siperlik, eldiven, koruyucu kıyafetler kullanarak çalışanlar için durum daha da çekilmez bir halde. Tıpkı solunum cihazına bağlı olarak yaşamak zorunda olan akciğer hastaları, bazı kas hastaları gibi. Şimdi bu cihazı alamayanları, bozulduğunda yaptıramayanları, parası olmadığı için elektrik, su faturasını ödeyemeyip elektriğinin, suyunun kesilmesi sebebiyle solunum cihazı çalışmayanları biraz anladığımızı umarım.
Her ne kadar kurallara uysak da ölümle dans ederek işe gittiğimiz, çalıştığımız algısıyla yaşamak acı gerçeğimiz olmadı mı, ne dersiniz?
Konuşurken sesimizin önündeki maske engeli nedeniyle karşı taraf duymada sorun yaşıyor, sinirleniyor, bazen istemesek de bağırarak konuşmak zorunda kalıyoruz. Tıpkı konuşma, işitme sorunu yaşayanlar gibi. Maske dudak hareketlerini göstermediği için işitme engelli bireyler dudak okuyamıyorlar ve yeni bir engelle karşılaşıyorlar. Her ne kadar dudak hizası şeffaf materyalden yapılmış maskeler üretilse de yaygınlaşması kolay değil. Az duyan engelliler ise maske ardından gelen sesi netleştiremiyor.
Velhasıl bu örnekler say say bitmez. Engelsizin de,engellinin de artık yeni engelleri var değil mi?
Gelelim bizim anılara. İkinci gün oğlumun babası da O'nu görmeye geldi. Çok sevindik.
Ama...
Birbirlerine doğru yürüdüler titrek, tedirgin hareketlerle öylece kalakaldılar, durdular bir an sevgiden koruma-korunma hissiyle, görünmeyen o engel nedeniyle. Bense onlara bakakaldım. İçim acıdı, o görünmez barikatı, engeli hissetmek ne acı. İnsanlar kendilerinin, en sevdiklerinin hayatı için saygı gösterirken, en doğal güdülerini yerine getiremiyor artık.
Bir ay önce temaslı kişi olduğum için karantinada kaldığım günlerde bahçedeydim.O sırada komşum aralıktan geçiyordu. Konuşurken durumumu duyunca birden geriye doğru bir adım atıp irkildi. İşte tepkilerimiz artık böyle. Bugünlerde sohbetler, TV programları, eğitim-öğretim, sosyalleşme ve birçok eylem dijital. Sosyal yaşam tatsız, yavan, tatminsiz. Nasıl desem hayatlarda bir yoksunluk, bir de yoksulluk var sanki.
Bu süreci tıpkı önüne hep engeller konan engellenler gibi sabrederek, azmederek aşmaktan başka çaremiz yok. Onlar engellemeler nedeniyle hep dezavantajlı oluyorlar. Bu dönemdeyse daha avantajlılar. Niye diyeceksiniz. Çünkü onlar uzun süre evde kalmaya sabrettikleri, yaşamdaki engellerle mücadele verdikleri için güçlenen ruhları şimdiki zorluklara karşı daha avantajlı.
Ve ne yazık ki şimdi de İzmir'imizde deprem oldu. Yaşanan can pazarında hadi bakalım pandemi kurallarına uy uyabilirsen. Bu ortamda kuralları ne derece uygulayabilirler diye düşünüp duruyorum. Orada öncelik canların kurtarılması. Nerede temassızlık, nerede fiziksel mesafe? Pandemi kuralları ikinci planda kaldı. Belki de İzmir dışındakiler bunu düşünerek pandemi kurallarına daha uyumlu, sabırlı olabilir değil mi?
Her halükârda birbirimize daha saygılı olma zamanlarındayız. Sosyal yaşam hakkı ve diğer insan haklarına saygı şimdi daha da önemli hale geldi. "Engelleri sevgi değil, saygı aşacak" sözümü yineleyerek, sadece "yaşam hakkı" ifadesiyle de sağlıcakla kalın diyorum.