Kapitalist devletin sömürü şartlarında da, toplumu oluşturanlar arasında giriştiği eşitsiz tutum insanlara zorunlu hizmetlerin ulaştırılmasında da kendisini gösteriyor. Sağlık alanında doğuştan yâda sonradan bedensel veya zihinsel engellilerin kendi yaşamını bir başkasının desteği olmadan sürdürebilmesi için gerekenlere erişiminde dâhil karın merkezinde durduğu bir piyasa alanı oluşturuluyor. Yine eğitimde özellikle engelli kadınların zorunlu eğitime ulaşımındaki zorluklar Devlet ve Aile işbirliğinden kaynaklanıyor. Engelliler için devletin okullara uygun şartları hem inşasında hem sonrasında sağlanmaması, ailelerinde engelli bireyin eğitiminde fayda görmemesi sonucunda eğitime ulaşma şansları azalıyor. Özellikle bu durum engelli kadınlar için daha yüksek oranları oluşturuyor.
Bu zorlu koşulları geçip eğitim almış iş yeterliliğine sahip, işçi arayan patronların istediği yeterlilikte olan iki başvuru ikisi de engel durumu aynıda olsa kadın olanın başvurusunun bu durumda ikinci plana itilme olasılığı çok yüksek. İş gücüne katılım aşamasına gelene kadar karşılaştığı sorunlara bir yenisi daha eklenmiş oluyor. İş başı yaptığında ise iş yerinin rahat çalışmasında ki uygunluğunun olmayışı, iş arkadaşlarıyla yaşadığı uyum sürecinde oluşan sorunlar, engeline ekstra cinsiyetinde kaynaklı oluşan hastalıklar da eklendiğinde karşımıza üretimde patronun karına azami katkıyı koyamayacak bireyler oldukları için tercih edilmezler.
Engeli bulunmayan bir kadının erkeklere göre üretim sürecinde ikincil planda bulunması, erkeklere göre ücretlerindeki düşüş, çocuk sahibi olmaları durumunda alacakları izin ve sonrasında çocuk bakımı esnasında yaşayacakları problemlerin işe yansıması patronları rahatsız eder. Rahatsızlık yukarıda engelli kadında duyduğu rahatsızlıkla aynıdır. İnsanların engellerini, cinsiyetlerini emek üretim süreçlerinin dışında değerlendirirsek eğer çözüme giden yolları arayışımızda farklılaşır.
Devletin koruyucu ve geliştirici hizmetlerini en çok hissetmek istendiği bir diğer alanda çocukların gelişim süreçleridir. Yine burada da eşitsizlikler devreye giriyor. Dünyaya gözünü açtığın ailenin ekonomik durumları senin alacağın eğitimden, yiyeceğin yemekten, gelecek planlamana kadar her şeyi etkiliyor. Aile bireylerinin hepsinin işgücüne katılım sağlaması sonucu geçimini sağlayan ailelerin çocukları karşımıza çocuk işçi olarak çıkıyor. Patronların çocuk işçileri ucuz iş gücü olarak görmelerinden dolayı tercih etmeleri ve rahatsızlık duymamaları da kendi çıkarları için bir tercih oluşturmaktadır.
Toplumu oluşturan bu tırnak içerisindekilerin kapitalizmde sömürüden de eşitsiz şekilde üstüne düşeni almalarına karşı oluşan öfkedeki taleplerde, engellilerin karşılaştıkları sorunlara karşı yasal düzenlemelerin dışına çıkmaması, kadınların karşılaştıkları sorunları sadece şiddete indirgeyip karşısında ise erkeklerin terbiye edilmesi öneren, çocuk işçiliğinde ise ailelerinin çocuklarını işe göndermemesi şeklinde bir duyarlılık kasılıyor.
Tırnak içerisindekilerin bütün sorunlarının çözümü için kapitalizm terbiyecilerine değil, kapitalizmin yıkıcılarına ve örgütleyicilerine ihtiyaç var.
Anadolu Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Endüstriyel İlişkiler mezunuyum. Yazı hayatıma 2012 yılında Emek Dünyasında başlayıp sonrasında Politik Yol haber sitesinde haftalık köşe yazılarıyla devam ediyorum. Çalışma yaşamındaki sorunlar ve çocuk işçiliği üzerinde kimi hakemli dergilerde araştırma makalelerim yayınlandı. Mülteci çocuk işçilerin Türkiye’deki yaşam ve çalışma koşullarına dair araştırmalarım sürüyor. Bir dernekte basın iletişim bölümünde çalışıyorum. Birlik Sendikası üyesiyim.